e-BİLGİ

“Deprem Dirençli Kent” Safsatası

deprem-direncli-kent-safsatasi

Tek Gerçekçi Yaklaşım Kentin Yatay Mimariye Geçerek Yayvan Şekilde Genişletilmesidir...

11:29:59

Ham Hayallerle İstanbul’a Vakit Kaybettiriliyor

Günümüzde deprem konusunda neredeyse bir meczup gibi davranan bazı yerbilimcilerin ortaya sürdüğü,  “Deprem dirençli kent” söylemi, özellikle siyasetçilerin ve bazı kentsel dönüşüm lobilerinin diline pelesenk olmuş bir kavram hâline geldi. Ancak, bu işin ölçeği, gerçekliği ve zamansal sınırları çoğu zaman konuşulmuyor. Hadi bu kavramı önce parçalarına ayıralım, sonra gerçekten başarılı örnekleri var mı ona bakalım…

“Deprem Dirençli Kent" Ne Demek?

Kâğıt üstünde:

  • Zemin çalışmaları yapılmış,
  • Yapılar sağlam inşa edilmiş,
  • Afet öncesi ve sonrası hazırlıkları yapılmış,
  • Altyapısı, ulaşımı, lojistiği planlanmış,
  • Halkı bilinçli,
  • Kurumları koordine,
    bir kentten bahsediyoruz.

Ama gerçekte, bu niteliklerin tamamına sahip hiçbir mega kent yok. Hele İstanbul gibi:

16 milyondan fazla nüfusu olan,
1.7 milyondan fazla bağımsız birimi bulunan,
Altyapısı yaşlı,
Plansız büyümüş,
bir şehri “deprem dirençli” hâline getirmek, kısa vadede imkânsıza yakın.

Bu Dönüşümü Gerçekten Başarmış Büyük Şehirler Var mı?

1. Tokyo, Japonya

Başarıları: Tokyo, aktif deprem kuşağında olmasına rağmen çok büyük depremleri minimum can kaybı ile atlatabiliyor.
Neden başarılı?

  • Çok katı ve güncel inşaat yönetmelikleri.
  • Herkesin cep telefonunda erken uyarı sistemi (bu sistem fay hattının İstanbul’a çok yakın olması nedeniyle pek işe yaramıyor çünkü erken uyarı yapılamıyor).
  • Tüm metro, tren ve altyapı sistemleri deprem senaryolarına göre tasarlanmış.
  • Halk eğitimi çok ileri seviyede.
    Ama gerçek: Tokyo’nun bu hale gelmesi 70 yıl sürdü ve trilyonlarca yen yatırım yapıldı.

2. Los Angeles, ABD

Kısmen başarılı.

  • 1980’lerden itibaren yönetmelikler güçlendirildi, bazı kritik yapılar yıkılıp yeniden yapıldı.
  • Ama hâlâ eski yapı stoku büyük sorun.
    Belediye başkanı bile “gerçekten büyük bir depremde büyük hasar kaçınılmaz” diyor.

3. Santiago, Şili

  • 2010’daki 8.8 büyüklüğündeki depremde gökdelenler bile yıkılmadı.
  • Sebebi: çok katı inşaat yönetmeliği ve deprem odaklı şehir planlaması.
    Ama burası İstanbul’a göre çok daha küçük bir şehir (yaklaşık 5 milyon).

Gerçekçi Bakarsak: İstanbul İçin Ne Anlamı Var?

İstanbul gibi devasa ve eski yapı stoku olan bir kentin kısa sürede “deprem dirençli” yapılabileceğini iddia etmek doğru değil. Şu anda yapılan:

  • Kısmi kentsel dönüşüm (genelde ranta dayalı),
  • AFAD senaryo çalışmaları,
  • Yer yer bina güçlendirme.

Ama bunlar şehri bütüncül olarak dirençli yapmaz.

O hâlde ne yapılmalı?

Deprem dirençli kent” safsatası yerine:

Afet riskini yöneten kent" denebilir.
Risk azaltma, erken uyarı, acil müdahale planlaması, deprem eğitimi gibi daha ulaşılabilir hedefler konmalı.
Gerçek çözüm: 50 yıllık planlama, kararlı siyasi irade ve kamusal şeffaflık.

Deprem dirençli İstanbul gibi bir kavram şu an bir slogandan ibaret. Tokyo’nun bile 70 yılda geldiği noktaya İstanbul’un 5 yılda geleceğini söylemek, kendimizi kandırmak olur. Ama yerel ve hedefli müdahalelerle bazı ilçeler, mahalleler, hatta bireysel binalar daha güvenli hâle getirilebilir. Bu gerçekçi ve dürüst bir yaklaşımdır.

Büyük Şehirlerde Kapsayıcı Dönüşüm Başarısı Gerçekten Var mı?

Hiçbir büyük şehir yüzde yüz anlamda “deprem dirençli” hale gelmiş değil. Hatta Tokyo ve Santiago gibi örneklerde dahi:

  • Binaların çoğu yeni yönetmeliklere göre yapılmış olsa da eski binalar hâlâ var.
  • Sosyoekonomik eşitsizlik nedeniyle düşük gelirli bölgeler daha kırılgan.
  • Altyapı sistemleri birçok senaryo için test edilse bile, örneğin yangın, tsunami, ulaşım kaosu gibi zincirleme afetler her zaman risk oluşturuyor.

Yani “başarmış denilen şehirler” bile bir yerde sınırlı bir başarıdan söz ediyor.

İstanbul için durum ne?

İstanbul’un yapı stoku yaklaşık 1.7 milyon bina civarında. Bu yapıların yüzde 60’a yakını 2000 yılı öncesi inşa edilmiş ve önemli bir bölümü mühendislik hizmeti almadan yapılmış durumda. Yılda 40 bin bina dönüştürüldüğünü varsaysak bile tüm şehrin dönüşümü onlarca yıl sürecek. Üstelik yeni yapılan birçok binanın da denetim sorunu nedeniyle güvenilirliği tartışmalı.

Gerçekçi yaklaşım ne olabilir?

  • Belirli ilçelerde (örneğin Avcılar, Küçükçekmece, Zeytinburnu gibi yüksek riskli bölgelerde) öncelikli yık-yap politikası uygulanabilir.
  • Kapsayıcı ve şeffaf bir risk haritası yayımlanmalı.
  • Yalnızca bina bazlı değil, mahalle bazlı dönüşüm esas alınmalı.
  • Tüm şehir için “dirençli” demek yerine, hangi bölgelerin hangi ölçekte hazırlandığı açıkça belirtilmeli.

İstanbul gibi bir şehirde bütünsel “deprem dirençli kent” hedefi şu an için teknik olarak mümkün değil. Parça parça hazırlıklı hale getirmek ve bunu açık şekilde ifade etmek çok daha dürüst ve uygulanabilir bir yaklaşım.

Örneğin Kaliforniya’daki yatay yerleşim dokusu, hem doğal afet riskleri (özellikle depremler), hem de şehircilik tarihine özgü kültürel ve ekonomik tercihler nedeniyle oluşmuştur. Ancak izlediğiniz videolarda gördüğünüz bu yatay yapılaşma, Kaliforniya’nın tamamını göstermese de genel bir yaklaşıma işaret ediyor.

Konuyu üç ana başlıkta netleştirirsek:

1. Deprem Gerçeği ve Yapı Yüksekliği İlişkisi

  • Kaliforniya, özellikle San Andreas Fayı boyunca uzanan çok aktif bir deprem bölgesi. Bu nedenle:
  • Yüksek bina inşası geçmişte uzun süre sınırlandırıldı ya da riskli görüldü.
  • Yapı yönetmelikleri (California Building Code), yüksek binalarda çok katı deprem dayanıklılık şartları getiriyor.
  • Bu da müteahhitler için yüksek yapıları ekonomik olarak daha maliyetli ve daha karmaşık hale getiriyor. Yani, yatay yerleşim depremden tamamen bağımsız değil. Özellikle konut alanlarında düşük katlı yapı tercihinin bir nedeni depreme daha iyi yanıt verebilmesi.

2. Amerikan Banliyö Kültürü ve Zoning Politikaları

Ancak depremler kadar hatta daha fazla etkili olan bir diğer unsur: kentsel planlama politikaları.

  • Kaliforniya’daki birçok şehirde tek ailelik konut (single-family zoning) hâkim planlama ilkesi olarak kullanıldı.
  • Bu, parsellerin büyük tutulduğu ve her parselde tek ev olması gerektiği anlamına gelir.
  • Bu model, özellikle II. Dünya Savaşı sonrası dönemde otomobil merkezli yaşam tarzıyla birlikte yayıldı.
  • Şehirler geniş alanlara yayıldı; bu da düşük yoğunluklu, yayvan kentler yarattı.

Bu yatay mimarinin temel nedeni aslında uzun süre araçlı banliyö yaşamına göre tasarlanmış kentsel vizyon.

3. İstisnalar: Büyük Şehir Merkezleri

San Francisco, Los Angeles Downtown, San Diego merkezi gibi yerlerde çok katlı binalar elbette var. Ama:

  • Bu alanlar şehirlerin çok küçük yüzdelerini oluşturuyor.
  • Geriye kalan büyük coğrafyada tek katlı ya da iki katlı yapı hâkim.
  • Özellikle Los Angeles gibi şehirlerde “tek katlı sonsuzluk” modeli denilen yapılaşma egemen: Yaygın, düz, araçla erişilen banliyöler.

1. Deprem riski (özellikle konut alanlarında yüksek yapıdan kaçınma eğilimi),
2. Zoning politikaları (tek ailelik konut planlaması),
3. Otomobil odaklı kent modeli.

Kaliforniya, ABD’nin en yüksek deprem riski taşıyan eyaletidir. Bunun temel nedeni, bölgeyi boydan boya kat eden San Andreas Fayı başta olmak üzere birçok aktif fay hattına ev sahipliği yapmasıdır. San Andreas Fayı, Kaliforniya’nın en bilinen ve en büyük fay hattıdır. Yaklaşık 1300 km uzunluğundadır. Bu fay, Kuzey Amerika levhası ile Pasifik levhası arasındaki sınırı oluşturur. Kaliforniya’da yüzlerce irili ufaklı yanal atımlı (strike-slip) fay sistemi vardır: Hayward Fayı, Garlock Fayı, San Jacinto Fayı gibi.

Kaliforniya, ABD içinde en sıkı yapı yönetmeliklerine sahip eyaletlerden biridir. 1971 San Fernando Depremi sonrası yapı standartları büyük oranda yenilenmiştir. Yeni binalar genellikle deprem yüklerini taşıyabilecek şekilde tasarlanıyor; ancak eski yapı stokunun bir kısmı hâlâ risklidir. Erken uyarı sistemleri (ShakeAlert gibi) kurulmuştur; bu sistem sarsıntıdan birkaç saniye önce uyarı gönderebilir. Kaliforniya’da büyük bir deprem kaçınılmaz görünüyor, ancak ne zaman olacağı bilinmiyor. Bu nedenle eyalet, risk azaltma, yapısal güçlendirme ve acil durum hazırlığı konularında ABD’de en aktif politika geliştiren bölge konumundadır. Ancak, özellikle eski binalar ve altyapılar nedeniyle hâlâ ciddi kırılganlıklar mevcuttur.

Bu yatay mimari sadece videolarda izlediğiniz bölgelere özgü değil; Kaliforniya’nın büyük çoğunluğu için geçerli. Ancak şehir merkezleri bu modelin dışında kalabiliyor.

Bu içeriği beğendiyseniz lütfen çevrenizle paylaşınız…
Etiketler: , ,
error: İçerik korunmaktadır !!